Pazar günü 30 dereceye kadar çıkan sıcaklıklar 2 gün önce 20 derece birden düştü.
Bugün sabah saatlerinde arabada termometre 3 derece gösteriyordu.
Nasıl bir kara kış ise tam gidiyor derken bütün yıkıcılığıyla geri döndü.
Hava durumundaki bu ani değişiklikleri, garibanların yakacak odun bulamamasını filan anlatmak gerek aslında ama gündem garibanların kış günü çektiği çilelere pek uygun değil.
*
Karamürsel Belediyesi 23 yıldır işlettiği kafeterya ile geçimini sağlayan, ilçenin simge ismi Ahmet Taşçı’nın kafesi elinden gitsin diye ihale usulünü değiştirdi.
Yatırım maliyetlerini hiçe saydı.
Belediyede başka bir ihale devam ederken ortalık karıştı.
Kan aktı.
Karamürsel Belediyesi CHP’li.
Yeni yönetimin bu intikamcı siyaseti doğru değil.
Her gelen öncesinin uygulamasını topla tüfekle ortadan kaldırmaya çalışsa durum ne olur?
Karamürsel’deki haksızlıkları yazsak, gündem bu haksızlıklar için de pek uygun değil.
*
Derince Liman ışıklarında araç kuyruğu İstanbul istikametinde de Trabzon istikametinde de 1 kilometreyi aşıyor.
Tırlar çok büyük bir yük oluşturuyor.
Safiport’un tek zulmü kaçak yapıları değil, trafiği de çok büyük sıkıntıya sokuyor.
Derince’nin trafik çilesinden, mesai saatlerinde Derince-İzmit arasında araçların neredeyse kontak kapatıyor oluşundan bahsetmek için de gündem uygun değil tabi.
*
CHP’de tek adaylı önseçim ne kadar saçma filan diye de yazabilirdik.
İlçe örgütlerinin bir yarış halinde olduğundan, ancak sandığa yeterli katılım olmasa bile kağıt üzerinde katılımın çok gösterilebileceğinden, bu durumun doğru olmayacağından da bahsedebilirdik.
Gündem CHP’yi de kapsıyor ancak önseçim çoktan gündem dışında kaldı.
CHP’nin önseçimini yazmak için de gündem uygun değil.
*
Dün akşam saatlerinde yazı yazacak olsak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinden bahsedebilirdik.
Yıllar önce yapılan yatay geçişin usulsüz olabileceğinden, ancak bu durumun kamu hatası nedeniyle yapıldığından, bu sebeple kazanılmış hakkın elden alınamayacağından söz edebilirdik.
Fakat sabah gözümüzü açtık, gündem değişti.
Gündem Ekrem İmamoğlu’nun diplomasından bahsetmeye de uygun değil.
Artık diplomayı dert eden de yok.
Dert İmamoğlu’nun özgürlüğü, demokrasinin muhafaza edilmesi haline geldi.
*
Sabah saat 7 gibi ajanslara İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı haberleri düştü.
Gün boyu okudunuz, izlediniz, takip ettiniz.
Peki şimdi bu konuyla ilgili ne yazacağız?
Ne yazsak yazdıklarımız bizi hüküm giymemizden alı koyacak?
*
Gün boyu çeşitli yerlere girdim çıktım.
CHP’liler her ne kadar alanlara çıksa, tepki gösterse de yaşananlar toplumda bir infiale sebep olmamış.
“Belediyeleri soydular” diyenler de var, “İmamoğlu’ndan korktukları için darbe yaptılar” diyenler de.
Ancak bunu diyen vatandaşlar büyük ölçüde gündelik işlerine devam ediyor.
Fırında ekmek çeken hamurkar, giyim mağazasında satış yapan tezgahtar, kaportaya çekiç sallayan usta, badana yapan boyacı…
Hayat devam ediyor.
Tıpkı Selahattin Demirtaş’ın yıllardır cezaevinde olduğu gibi, Can Atalay’ın yıllardır cezaevinde olduğu gibi.
Hayat devam ediyor.
Tek fark, CHP’nin bu her iki ismin mensubu olduğu partilerden daha fazla kitlesinin olması.
Bu sebeple CHP’liler alanlarda daha kalabalık.
Ancak 2 gün sonra ne olacak?
2 hafta sonra, 2 ay, 2 yıl sonra ne olacak?
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanacağına kesin gözüyle bakıyor herkes.
Bugün gözaltı işlemi sabah saat 7’de başladıktan sonra ancak öğleden sonra alanlara inebilen CHP sokaktaki kitlelerini ne kadar daha canlı tutabilecek?
*
İktidarın sokaktaki tepkilerden çekinmediği aşikar.
Peki CHP ne yapacak?
Bugüne kadar Türkiye’de yapılan usulsüzlükler, hukuksuzluklar ne kadar durdurulabildi ki Ekrem İmamoğlu’na karşı hukuksuzca yapıldığı iddia edilen işlemler durdurulabilecek?
*
Ekrem İmamoğlu babamın oğlu değil.
Ben Kocaeli’de yaşayan bir vatandaş olarak şunu yapmıştır, şunu yapmamıştır diyemem.
Çünkü bilmiyorum.
Yapmış da olabilir, yapmamış da.
Buna karar verecek olan yargı.
O yargı ne kadar bağımsız davranacak, ne kadar bağımsız karar verecek emin değilim.
Ancak yargının bağımsız karar verebileceğini varsayarak iddialarla ilgili yorum yapmaktan imtina ediyorum.
Yorumlayabileceğim kısım ise şafak operasyonu.
Her ifadeye çağırıldığında giden, ifadesini veren, kaçma şüphesi bulunmayan, Türkiye’nin kalbi İstanbul’u yöneten ve Türkiye’yi yönetmeye talip olan Ekrem İmamoğlu’nun evinin sabahın göründe 20 otobüs dolusu polisle basılması doğru değil.
Bu durum olsa olsa en hafif tabiriyle bir gövde gösterisi bir göz korkutmadır.
Hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiye’de böylesi bir uygulama, iktidarın rakibi konumundaki İmamoğlu’nun toplum nazarında henüz bir yargı kararı olmadan
İtibarsızlaştırılmaya, sindirilmeyi çalışılması kabul edilemez.
*
Ancak ne yalan söyleyeyim; yaşananlara tepki göstermek, sokağa çıkmak, eylem yapmak, tepki göstermek bana çok uzak bir geçmiş gibi geliyor artık.
Ölü toprağı serpilmiş gibi derler ya tam da o durumda halkın çok büyük bir bölümü.
Gezi Parkı eylemlerini hatırlıyor halk, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünü hatırlıyor.
Ne oldu diyor, yürüdük de ne oldu, sokağa çıktık da ne oldu.
Halkın üzerindeki toprağı silkelemeden, halka bir umut bir heyecan vermeden, kahkahalar atarak yapılan yürüyüşler, sadece CHP’lilerle inilen sokaklar fayda etmez.
Mücadele, “Hadi mücadele ediyoruz” demekle olmaz.
Sokakları, caddeleri, mahalleleri örgütlemekle olur.
Halkı örgütlemekle olur.
Aksi durum hukuksuzca muamele gören isimlerin yıllarca cezaevlerinde çürümesine sebep olur.
Olmaktadır da.
Sokaklardan, caddelerden, örgütlülükten, umuttan uzak yaklaşımlar sadece göstermelik eylemler doğurur.
Çözüm birlikte mücadele etmekte, vatandaşla birliktelik kurmakta, umudu örgütlemekte.
Başka yolu yok.
Bu ülke hepimizin.
Mesele isimler değil, peşi sıra yapılan hukuksuzluklarla Türkiye’nin çürümesidir.
Bu çürüme uluslararası bir güvensizlik, beraberinde de çok derin bir yoksulluk getirir.
Bugün doların, euronun, altının akıl almaz yükselişi, Türk Lirası’nın değer kaybedişi bu çürümenin en net göstergesidir.
Türkiye bu uygulamalarla değer kaybediyor.
Örgütlenemeyen, umudu olmayan halk, bir kazan içerisinde ağır ağır kaynayan istakoz gibi ne olduğunu anlamadan acı sonuna doğru sürükleniyor.
Yazık.
Çok yazık.
YORUMLAR