Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Akın Ülkü Sevinç

Nikomedia Antik Tiyatrosu

Bir soru sorarak başlamak istiyorum, günümüzde futbol stadyumu ve sineması olmayan bir kent  var mıdır dünyada? Sanırım cevabımız hayır olacaktır. Bugün stadyum ve sinema bir kent için ne demek ise antik Roma döneminde de tiyatro hatta ve hatta fazlasıyla o demekti. Bugün sahip olduğumuz teknolojinin sıfır olduğu, yazılı ve görsel medyanın, AVM’lerin, sinemaların, eğlence dünyasının olmadığı bir dönemde yaşayan kent halkının  sahip olduğu sosyal etkinlikler şarkıların seslendirildiği, dinsel törenlerin yapıldığı, edebi eserlerin sahnelendiği tiyatro ve hipodromlarda düzenlenen aktivitelerdi. Roma İmparatorluğu’na 46 sene başkentlik yapmış, o dönemin Roma, İskenderiye ve Antakya’yla birlikte dünyanın en büyük metropol kenti olan Nikomedia kentinde de en az bir tane tiyatro bulunmalıydı. Peki bu tiyatro İzmit’in neresinde yapılmıştı?

Öncelikle antik tiyatrolar hakkında genel bilgiler vermek istiyorum. Tiyatronun kökeni antik Yunan dönemlerinde atılırken şarap tanrısı olup, şarabın sosyal ve faydalı etkilerini temsil eden Dionysos için yapılan şenliklerle tiyatronun kökeni atılmıştır. Bağ bozumu tanrısı da olan Dionysos’a ithaf edilen bağ bozumu şenlikleri, tiyatronun oluşumu için önemli olmuş ve zamanla devlet festivalleri doğmuştur. Antik dönemde inşa edilen tiyatrolar genellikle bir yamaca yaslı, denize veya dağlara bakacak şekilde konumlandırılırdı. Bu manzara dekorun doğal bir parçasını oluştururdu. Antik tiyatro yapılarında üç temel mimari öğe zamanla oluşmuş ve böylelikle tiyatronun mimari yapısı ortaya çıkmıştır;

1-Orkestra: Daire formunda olup, sıkıştırılmış topraktan meydana gelmiş sahne ya da alandır. Roma Dönemi’nde yarım daire şeklindeyken, Yunan tiyatrosunda tam daire olmuş; oyunların oynandığı, koronun bulunduğu, dans edilen alan olmuştur.

2-Cavea veya Theatron: Yarım daire formunda olup, izleyicilerin oturma yeridir. Taş malzemeden inşa edilmiştir.

3-Skene yani Sahne (Fon): Oyuncuların oyunlarını oynadıkları kısımken birçok unsuru da içinde barındırmıştır. Sahne binasının tiyatro eşyalarını saklamak, dekor oluşturmak, oyunculara kostüm değiştirmeleri için mekan sağlamak gibi bölümleri içermiştir. İlk dönemler bu işler için çadır kurulurken, sonradan mimari haline gelmiştir. İlk ortaya çıktığı zamanlar sahne yüksek değilken, sonradan yükselmiştir. Önceleri sade bir sahne binası inşa edilirken sonradan çok katlı olarak inşa edilmiştir.

Antik kentlerin sahip olduğu tiyatroların büyüklüğü kentlerin prestijinin bir göstergesiydi. Antik tiyatroların lokasyonlarının belirlenmesinde güneşin konumu ve rüzgarların yönü de önemli olur ve seyircinin soğuk rüzgarlar almaması, güneşin izleyicileri rahatsız etmemesi önemsenirdi (genelde manzara seyretmeleri de ön planda tutulmuştur). Tiyatro ile ilgili konularda başkanlık Dionysos mabedinin başrahibine aitti. Yunanistan’da tiyatro giriş ücreti agonelerde (müsabakalar) iki obol’dü. Şeref misafirlerinin giriş ücreti şehir kasasından karşılanırdı. Diğer seyirciler tiyatro gişesinden giriş için kurşun, kemik ve fildişinden marka satın alırlardı. Seyirciler arasında huzuru tesis etmek için özel memurlar görevlendirilirdi. Müsabakalara katılan sanatçılara verilen ödül ve yolluklar sponsor veya şehir kasasından karşılanırdı. Helenistik çağda tiyatro festivalleri tanrıların şerefine düzenlenirken, Roma devrinde bu tip olaylar yalnız halkın eğlenmesi içindi.

Gelelim Nikomedia antik tiyatrosuna … Türkiye genelinde irili ufaklı 300 den fazla antik tiyatro bulunmaktadır. Bunların başında Efes ve Aspendos antik tiyatroları gelmektedir. Söylev sanatı ustası Libanius Nikomedia’dan “Körfezin üzerine parıldayan sarayın yanı sıra tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan yansıyan daha da parlak ışıkları tanımlayabilmek zordu” şeklinde bahsetmiştir. Yine Libanius’un gözünde Nikomedia’daki en değerli binalar saray ve kentin ortasında yüksek bir yamaçtaki tiyatro idi. Kentin Orhan mahallesi yamacındaki antik tiyatrosu, grekoromen tarzda eğimli bir arazi üzerinde ve denize hakim bir konumdadır. Yirmi beş bin kişilik olduğu var sayılan tiyatroya ait oturma sıraları, yamaçların üst kısımlarında yer yer görülebilmektedir. Nikomedia’daki daha küçük ölçekte bir başka tiyatro ise Tepecik Mahallesi’nde olduğu düşünülmektedir. Bu ikincisinin bir odeon(Antik Yunan’da, konserler verilen, şiirler okunan, oyunlar oynanan, genellikle dikdörtgen biçiminde, üzeri kapalı yapı) ya da bouleterion(Belediye Binası) olma olasığı da vardır.

İşte retorik (söylev sanatı) ustası Libanius’un ağzından Nikomedia:

“Hangi kent daha güzeldi? Dört misli büyüdüğü ancak bu gelişimin kent halkının bacaklarını ne denli yorduğu hususunda sözü uzatmayacağım. Güzelliğine ve getirilerine diğerlerince ancak erişilebildi, aşılamadı: İleriye doğru toprakları ve kolları ile denizi kucakladı. Sahilde yükseldi ve boydan boya kenti ikiye ayıran sütunlu caddeyle bezendi. Alçak bölgelerden kaleye doğru selviler gibi yükselen kamu binaları görkemli, özeller ise çekici idi, derelerle sulanan, bahçelerle çevrili evler bir diğerinin yukarısında yükseliyordu . Kurul odaları, hitabet okulları, tapınaklarının çokluğu, hamamlarının muhteşemliği ve limanının büyüklüğü gördüğüm ancak anlatamadıklarım. Tek söyleyebileceğim İznik’ten oraya sık sık gidişimizde yoldaki sohbet konumuz, her şeyiyle verimli ağaç ve toprakları, ailelerimiz ile arkadaşlarımız yanı sıra eski bilgelik idi. Ancak tepelerin dolambaçlı yollarından geçip 150 stadia uzaklıkta verimli toprak ve bahçeler yanı sıra deniz trafiği ile kent belirince diğer konular sessizliğe gömülüp tüm konu Nikomedia’a dönüştü. Ayrıca denizciler ve kürek çekmedeki çabaları ile balıkları ağ ya da kanca ile avlamaları doğal olarak gezginlerin ilgisini cezbediyordu. Ama gözlerimize hükmeden güzelliği ile kentin görünümü daha ilgi çekiciydi. Bu kentin surları içinde büyümüş olanlarla onu ilk kez görenlerin duyguları aynı idi. Körfezin üzerine parıldayan sarayın yanı sıra tüm kenti süsleyen tiyatro ile değişik yapılardan yansıyan daha da parlak ışıkları tanımlayabilmek zordu. Kutsal bir görüntüymüşcesine saygı duyarak yola devam ettik; Khalkedon (Kadıköy)’e doğru ilerlerken yolun yapısı görmemizi engelledikçe dönüp dönüp bakmak zorunda kaldık. Bu bir ziyafete ara vermek gibi bir şeydi.”

Görsel delillerin bugün yokluğuna karşın antik dönem seyahatnameleri, sikkeler ve yazılı kaynaklar Nikomedia’da en az bir tane tiyatro olduğunu göstermektedir. Kent bugün de olduğu gibi antik dönemde de körfeze doğru uzanan tepe yamaçlarına kurulmuştu ve Libanius’a göre yoğun olarak bir araya sıkışmış, servi bahçeleri gibi yokuşlardan aşağı inen, gerek özel gerek kamu yapılarını kapsıyordu. Helenistik ve Roma dönemine ait surlar altıncı yüzyılda hala ayakta durmakta ve bir keşişler binasını da kapsayarak tüm kenti çevrelemekteydi. Söz konusu bina geri kalan bölümüyle çağdaş bir kuleyi içeriyordu. Libanius’un gözünde en değerli binalar, saray ve kentin ortasında yüksek bir yamaçtaki tiyatro idi.

Gerçekleşmesi söylemesi kadar kolay olmasa da Nikomedia antik tiyatrosu ortaya çıkarıldığında İzmit kenti turizm anlamında bambaşka bir seviyeye ulaşacak, turizm gelirleri, bu sektöre bağlı iş kollarında istihdam ve kentin dünya çapında bilinirliği artacaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ