Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Uğur Enç

Ölüm!

Benim canım çok tatlıdır.

Ama öyle bir yerimi vurduğumda, incittiğimde filan değil.

Kamp yaparken özellikle çok büyük sıkıntılarla karşılaşıp hiçbir şey yaşamamışım gibi burkulmuş bilekle, çıkmış omuzla filan saatlerimi geçirmişliğim var.

Bir de yıllardır çektiğim fıtığım…

Belimde, üç yerde ayrı ayrı fıtıklarla yaşıyorum.

Sürekli, hiç aralıksız 10 üzerinden 5’lik bir ağrı ile yaşamayı öğrendim.

Lise yıllarımdan bu yana bel ağrısı yaşamadığım tek bir günüm yok.

Ağrı ile acı ile yaşamak benim normalim.

Fakat söz konusu hastalık olduğunda çok farklıyım.

Bir kere burnum aksa hemen yatıp dinlenirim.

Öksürdüğümde bitki çaylarına boğarım kendimi.

Grip dahil her türlü hastalıktan kaçarım.

Ateşim yükseldiğinde elim ayağım tutmaz olur çünkü.

Yine de bu zamana kadar en fazla yatmışlığım 2-3 gündür.

Bu sürecin son günü de evde dinlenme günüdür, hastalığı atlatmışımdır.

Fakat bu defa öyle olmadı.

İki hafta önce pazar günü halsizlik hissetmeye başladım.

Güçten kuvvetten düştüm.

Hemen hazırlığımı yaptım.

Ihalmuruydu, portakal suyuydu, balıydı, probiyotiğiydi ne varsa almaya başladım.

Yattım dinlendim.

Baktım biraz daha kötüleşiyorum hemen ter atmak için kat kat giyindim, yorgana sarıldım.

İyice terledim.

Peşine babaannemin hazırladığı tarhana çorbasını içtim.

Tek derdim hastalık benimle uğraşamayacağını anlasın ve bünyemi teğet geçsin.

Öyle olmadı…

Ertesi gün çok daha ağırlaştım.

Ateşim 38,5.

Evde her türlü ilaç bulunur.

Hemen başladım 4 saatte bir Coldaway, Alvedon ve boğaz pastili kullanmaya.

İlaçları içiyorum, biraz kendime geliyorum.

Bir saat sonra tekrar elim ayağım düşüyor.

Gün içerisinde ateşim 40 derece kadar yükseldi.

Yutkunamıyorum.

Öksürme geliyor kuru kuru.

Öksürdüğümde kafatasım basınçtan patlayacakmış gibi ağrıyor.

Boğazımdaki hırıltı göğüs kafesimin altına kadar düştü.

Yataktan çıkamıyorum, kafamı kaldıramıyorum.

Akşam serum bağlattım.

6-7 ayrı ilacı karıştırdılar kolumu uzattım.

Derdim ertesi gün kendime gelmek…

Ne mümkün?

Tam bir hafta yatak döşek yattım.

40 derece kadar yükseldi ateşim.

2 gün hiç uyumadım.

Halüsinasyonlar gördüm.

Evin içinde onlarca abla, teyze, amca, abi koşuşturdular.

Bırakın Yoda’yı dolaştırmaya çıkarmayı, evin alt katına inemedim bir hafta.

Yataktan kafamı kaldırıp pencereden dışarı bakamadım.

Ben hayatımın hiçbir döneminde böyle bir hastalık yaşamadım.

Ben hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çaresiz kalmadım.

İki büklüm yattığım yerde ölümü düşündüm sık sık.

Ertesi gün sabaha çıkamayacak olsam neler yaşanır dedim kendi kendime.

Bilgisayarı açtıklarında ertesi gün için not aldığım köşe yazısı ve video senaryosunu göreceklerini düşündüm.

Benden geriye kalan sadece birkaç kelime olacaktı.

Ne acı.

Bir süredir sadece daha fazla gezmeye, daha fazla görmeye, daha fazla izlemeye, daha fazla okumaya, daha fazla bilmeye odaklanmış haldeydim zaten.

Bu hastalık beni daha da nihilist etti.

Hiçbir şeyin anlamı yok.

Anın tadı dışında hiçbir şeyin…

Geçtiğimiz ay Paris’te Eyfel Kulesi manzarası eşliğinde espresso içip Creme Brulee çatallarken hayat bana güzeldi.

O an her şey mükemmeldi.

Bugün yatak döşek 2 hafta geçirdikten sonra sadece günü geçirmenin ne kadar boş olduğunu bir kez daha anladım.

Belki Paris’te yeniden güzel lezzetler tadıp keyifli bir manzaranın tadını çıkaramam ama bundan sonra her anımı son anımmış gibi yaşayabilirim.

Keyif alacağım her şeyi daha bir öncelerim.

Bundan başka bir amacım yoktu zaten.

Bu hastalık anı yaşamak için beni daha bir kamçıladı, ne mutlu.

Elbette çalışacağım bir yandan.

Bu bir mecburiyet değil sadece benim için.

Çalışmaktan zevk alıyorum.

Bu kent yararına bir adım atmak, bu kentin geleceği için çabalamak, yapılan yanlışları gün yüzüne çıkarmak da ayrı bir keyif veriyor bana.

*

Babadan para kalmadıysa, şöyle ballı börekli bir miras, çalışacaksın başka çaren yok.

Hayattan keyif alacağın anları finanse etmek için çalışacaksın mesela benim örneğimde olduğu gibi.

Ne mutlu ki çok sevdiğim işi yapıyorum.

Bu iş ki benim için bir refleks haline gelmiş.

8-5 bir mesaiden çıkmış, hayatımın her bir anına işlemiş…

Paris’te Creme Brulee çatallarken bile telefonu çıkarıp yol kenarında gözüken çöp yığınlarının fotoğraflarını çekiyorum mesela.

Kocaeli ile Paris’i kıyaslarım diyorum.

Kentin tarihi olmasa, yerel yönetim anlamında Paris’in Kocaeli’den ne kadar geri kaldığını anlatırım diye düşünüyorum.

Sürekli not alıyorum.

*

Hala tam anlamıyla kendime gelebilmiş değilim.

Hastalık neredeyse 2 hafta sürdü.

İnfluenza mıdır, covid midir nedir bilmiyorum.

Fakat 10 gün boyunca yatak döşek yatmak insanı çok yoruyor.

Hastalık geçiyor, izi kalıyor üstünde.

Kendime gelmeye çalışıyorum.

Kafamı toparlamam biraz daha sürecek gibi.

Haftaya yeniden videolar çekmeye başlarım.

CHP’nin ön seçimleri filan da bitmiş olur.

İyiden iyiye seçim süreci başlar.

Hareketli günler var artık önümüzde.

2,5 ay kaldı yerel seçimlere.

Ben düştüm, kalktım.

Kendimce ölümden döndüm.

Siyaseti, ticareti filan bilemem dostlar.

Fakat ölüm var diyeyim.

Ben kendimce kıyısından döndüm.

Umudumu kaybettiğim günler oldu yatak döşek yatarken.

Allah düşmanıma vermesin diyemem.

Düşmanımı düşünecek değilim.

Fakat siz dikkat edin.

Corona virüsü tedbirlerini uygulayın.

İnsanlarla temastan kaçın.

Kendinizi kollayın.

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Geçmiş olsun Uğur.Özellikle 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olanlar için çok tehlikeli.Herkes çok dikkatli olmalı.
    Şifalar diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ