Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Uğur Enç

Sonbahar

Chopin’in 7 numaralı noktürnü gibi geçiyor son günler Kocaeli’de.

Çok uzun yıllardır yazın ardından ani bir kara kışla karşılaşan kentte bu defa keyifli bir sonbahar hakim.

Ilık akşamlar, serin sabahlara evriliyor.

Güneş sarının, yeşilin ve mavinin her tonunu kentliye sunmak için büyük bir gayret gösteriyor.

Bu tablo karşısında kahvenin bile tadı değişti birkaç gündür.

Kavrulan çekirdeğin kokusu kaplıyor evi.

Ve sanki Veli Ahmet Mahallesi’nde değil de İngiltere’de sessiz bir dağ başındaymışım hissi uyandırıyor bende.

*

Sonbahar büyük bir melankoli.

Bütün bu huzur ve mutluluk hissinin yanında büyük bir ümitsizliği de tetikliyor bende.

Yarınlara daha bir karamsar bakıyorum.

Bu durum herkes için böyle olmayabilir.

Fakat görüyorum ki CHP’li vekiller herkes için bir umutsuzluk yaratmak adına çabalıyor.

Benim ümitsizlik hissim siyasetle bağlantılı değil.

Hayat akıp gidiyor avuçlarımdan ve her mevsim daha bir yaklaştığımı anlıyorum öleceğim güne.

Solan renkler gibi ömrün de solduğunu biliyorum ağır ağır.

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak bir yana dursun, kafamı yastığa koyduğumda dahi ertesi gün uyanamazsam neler olabileceğini kuruyorum kafamda.

Oğlumun babasız nasıl büyüyeceğinin korkusu sarıyor dört bir yanımı.

Ona uzun uzun notlar yazmalıyım, kendimi anlatmayalım, dünyayı anlatmalıyım diyorum ancak insan tembelliğinden mustarip bedenim bir türlü harekete geçemiyor.

Belki de böylesi bir notu yazdığımda ölümü tam anlamıyla kabullenmiş olacağımı biliyorum.

Ve bu kabullenişin farklı sonuçlarından çekiniyorum.

Ben yaşamsal kaygılarla doluyken görüyorum ki büyük bir çoğunluğun böylesi dertleri yok.

Onlar maşallah firavun gibi ölüm nedir bilmiyorlar.

Hep daha fazlasını, hep daha ötesini istiyorlar.

Benim için evimde kahve içip kitap okuyabildiğim, güzel müzikler dinleyebildiğim her gün kar iken onlar toplumsal statülerin ve paranın esiri oluyorlar.

*

Siyasetten hiç bahsetmek istemiyorum aslında.

Fakat okuduğum satırlar o denli üzdü ki beni birkaç kelime etmezsem çatlayacağım.

CHP’de malum hafta sonu kurultay var.

Bir tarafta girdiği her seçimde yenilmiş, halka umut olması gerekirken umutsuzluğun simgesi olmuş ana muhalefet partisi var.

Diğer tarafta kimlerinin olduğunun ise hiçbir önemi yok.

Kemal Kılıçdaroğlu seçim sürecinde tek adam rejimine karşı bir mücadele havasındaydı.

Demokratik bir Türkiye’nin yeniden kurucusu olacağı imajını çizdi.

Demokrasi, demokrasi, demokrasi dedi durdu.

Seçimlerden sonra gördük ki ‘tek adam’ denilen şey aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisinde ete kemiğe bürünmüş bir kavram.

Cumhurbaşkanlığı makamını elde edebilmek için aşırı sağcılarla gizli anlaşmalar imzalaması mı dersiniz, siyasal İslamcılara CHP’lilerin oyları ile milletvekilliği koltuğu dağıtması mı…

Peki ya seçimden sonrası?

Ne başarısızlığı başarısızlık olarak kabul etti, ne istifa etme erdemini gösterebildi.

Muhalefetin sıkıştığı yüzde 48’e yüzde 52’lik çıkmazdan bir adım öteye gidemeyen Kemal Kılıçdaroğlu kurultay sürecinde de geri çekilmek yerine topla tüfekle parti içi seçim saldırısını seçti.

Milletvekillerine delegeleri ikna edin talimatları mı dersiniz, ‘ben aday olmam, aday gösterilirsem orası ayrı’ diyerek kendisinin aday gösterilmesi için yakın ekibine yeşil ışık yakması mı…

Bir lider olamayan Kemal Kılıçdaroğlu parti içerisinde adeta diktatörlüğünü ilan etti.

Bugün öğrendik ki 130 milletvekilinden 95’i kurultay öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu için imza vermiş.

CHP Kocaeli milletvekilleri Harun Yıldızlı, Mühip Kanko ve Nail Çiler de imza veren milletvekilleri arasında yer almış.

Benim aklım almıyor dostlar.

Kemal Kılıçdarıoğlu’nun halen daha desteklenmesi, halen daha partinin başından ayrılmaması için çabalanmasını mantıklı hiçbir yanım kabul etmiyor.

Sadece Ümit Özdağ ile kimseye sormadan, danışmadan imzaladığı gizli kapaklı anlaşma bile yok olması için bir gerekçe iken, miras davalarında yaşı gereği aklı melekeleri yerindedir raporu alması gerekecek bir yaşanmışlığa sahip iken, halen daha CHP’nin başında görevine devam etmesi için bu çabanın gösterilmesi neden, inanın bilmiyorum.

Ufak bir tahminim var sadece.

Vekiller Kılıçdaroğlu’na destekleri ile önümüzdeki süreçte güçlerini korumak istiyorlar.

İyi gitmeyen bir yapıyı değiştirmek yerine iyi gitmeyen yapı içerisinde iyi bir mevkide olmak istiyorlar.

Önümüzde yerel seçim süreci var.

Kemal Kılıçdaroğlu’na verilen açık destekler aslında karşılığı çok belli olan biri kısa vadeli yatırım.

Bu açık desteklerin karşılıkları yerel seçim öncesinde verilecek.

Açık destek veren isimler istedikleri isimleri belediye başkan adayı, meclis üyesi adayı yaptırabilecek bir konuma kavuşacak.

Peki ya CHP’yi destekleyenlerin umutları, ülke muhalefetinin beklentileri…

Bunlar boş işler dostlar söz konusu milletvekilleri ise.

Onların derdi umut değil, onların derdi memleket değil.

Onların konumu güzel olsun yeter.

Onların gücü yerinde olsun kafi.

*

Bazı günler kahve yeterli gelmiyor bana.

Birkaç akşamda bir, bir iki kadeh viski yudumluyorum.

Viski konusunda ise çok seçiciyim.

Öyle büfelerde satılan viskilerden filan pek içemiyorum.

İçki içmek değil çünkü derdim, keyif almak.

Bugün de kahvenin yeterli gelmediği günlerden birine gark oldum.

Yaşamak üzerine derin buhranlara sahip olduğum son yılların nadir sonbahar günlerinden birine CHP’li vekillerin Kemal Kılıçdaroğlu’na verdikleri açık destek haberleri düştü çünkü.

Son seyahatimde bir Japon viskisi almıştım; Kamiki.

Günün hüznünü onun lezzetiyle dağıtmayı umuyorum.

Kamiki Blended Malt, Japonya’dan ve farklı ülkelerden özenle seçilen malt viskilerin harmanlanıp olgunlaştırıldıktan sonra “Yoshino Sugi” denilen Japon sedir ağacından yapılmış fıçılarda dinlendirilmesiyle ortaya çıkıyor.

Odunsu tadı damağı adeta cilalıyor.

Yudumun sonunda, bitişe doğru yoğun bir baharat lezzeti ile pamuk gibi bir doku bırakıyor ağızda.

Ruhu dinlendiriyor.

Bir Japon öğretisini özümsüyor vücut sanki.

Huzurdan başka bir şey hissetmiyor, negatif bütün düşüncelerden sıyrılıyorsunuz.

*

İkinci kadehe doğru zihninizde ne CHP’lilerin koltuk ve güç sevdası kalıyor ve yaşamsal bir kaygı.

Bir kamçıyla kendi geliyor adeta zihin.

Ölmek korkusundan uyanıyor, irkiliyor.

*

Sonbaharı çok yoğun hisseden bir birey olarak yapraklarımı döküyorum bugünlerde bir bir.

Dallarımla kışa hazırlanıyorum.

Sonbahar tam bir okuma mevsimi.

Kelimeler arasında kayboluyorum.

Kah Piyer oluyorum bir anda kaderi değişen kont çocuğu, kah celladına gülümserken çektirdiği son resmin arkasındaki satırlarda kayboluyorum bir şairin.

Yalnızın durumlarını an be an yaşıyorum sonra Özdemir Asaf’ın ilham meleği gibi adeta.

Sonbaharı süpürüyorum sürekli sobamda üşüyen bakışlarımı yakarak.

*

Dedikodu haberciliğinden kaçıyorum yıllardır.

Kimin kime ne dediğinin benim için bir önemi yok.

Siyaset ise adeta bir sinema filmi gibi geliyor bana.

Sadece izliyorum, salondan çıkıyorum siyasi her haberi okuduktan sonra ve gözyaşlarımı silip gündelik işlerin yoğunluğuna gömülüyorum.

Sadece var olduğu için var olan ve sürekli kanı çekilerek beton işgalleri ile orada öylece duran bir kent kadar kayıtsız kalıyorum sonbaharlarda her şeye.

Gazetecilik kayıtsızlıkla taban tabana zıt biliyorum.

Her akşam kayıtsız şartsız bir ram oluşla yatıyorsam da yatağa her sabah bir İlyiç uyanıyor bedenimde.

Gün içerisinde bir devrimciyi büyütüp, yetiştiriyor sonra öldürüyorum.

Bir günüm birkaç yüzyılı sanki imparatorlukların.

Lakin keyif alıyorum bu duygu akışkanlığından.

Evet her şeyden önce gazeteciyim.

Fakat gazeteciden önce insanım.

Chopin’in 7 numaralı noktürnü gibi geçiyor son günler Kocaeli’de.

Benim de bir farkım yok bilinsin.

Bugün yazdıklarım da günlüğümün herhangi bir sayfası sayılsın.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ