Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Fikri Işık uzun süre sonra Ak Parti için konuştu!

Ak Parti Kocaeli Milletvekili Fikri Işık uzun süre aradan sonra TBMM kürsüsünden AK Parti adına söz aldı.

Ak Parti Kocaeli Milletvekili

ugurAk Parti Kocaeli Milletvekili Fikri Işık uzun süre aradan sonra TBMM kürsüsünden AK Parti adına söz aldı. Katar tezkeresiyle ilgili Ak Parti Grubu adına konuşan Işık şu ifadeleri kullandı: “AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Dünya Kupası Kalkanı Harekâtına İştirak Etmek Üzere Katar Devleti Sınırları İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ve Mücavir Bölgelerinde Görevlendirilmesi İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin Verilmesine İlişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

YASAMA YILINI KUTLADI

Sözlerimin hemen başında, 27’nci Dönemin bu Altıncı ve son Yasama Yılının her birimiz için, ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu yasama yılının sonunda, beşerî anlamda, başka hiçbir iradenin üzerinde bulunmadığı milletin hakemliğine başvuracağız ve 2023 yılında millet tekrar kararını verecek, görüşünü ortaya koyacak ve Parlamentomuz yeniden şekillenecek. Şimdiden bu seçimlerimizin de ülkemiz için, milletimiz için ve demokrasimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.

ORGANİZASYONU ANLATTI

Değerli arkadaşlarım, dünyada 4 milyara yakın seyircisi, 250 milyondan fazla oyuncusu olan, en fazla takip edilen spor alanının futbol olduğunu biliyoruz. Bu futbolda da en önemli organizasyonun FIFA Dünya Kupası organizasyonu olduğunu iyi biliyoruz. Katar, 2022 yılında 22’nci Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak; bu karar verildi. Bu organizasyonun birkaç tane ilk olma özelliği var. Birincisi, ilk kez Müslüman bir ülkede bir Dünya Kupası organizasyonu yapılacak. Orta Doğu ve Arap dünyasının ev sahipliği yapacağı ilk organizasyon olacak ve 2002 yılındaki Japonya ve Güney Kore’nin ev sahipliği yaptığı, Türkiye’nin de dünya 3’üncüsü olduğu dünya şampiyonasından sonra Asya kıtasındaki ilk organizasyon olacak. Bu turnuva da Katar’ın hava şartlarından dolayı, yaz sıcaklığının çok yüksek olması sebebiyle de bu organizasyon yaz aylarında değil de kasım ve aralık aylarında, 20 Kasım-18 Aralık 2022 tarihleri arasında gerçekleşecek. Açılış maçı Al Bayt Stadyumu’nda Katar ile Ekvador arasında oynanacak; kapanış maçı da 18 Aralıkta, Katar Ulusal Günü’nde Lusail Stadyumu’nda oynanacak ve bu turnuvada ilk defa bir günde 4 maç yapılacak. Katar, bundan dolayı tüm statlarını yeniledi. Bugüne kadar, biliyorsunuz, Dünya Kupası’nda 5 kez Brezilya şampiyon olarak bir rekor sahibi oldu; son dünya şampiyonunun da Fransa olduğunu burada bir kez daha zikretmiş olayım. 2018 Dünya Kupası’nı yerinden, televizyondan ve dijital mecralardan takip eden seyirci sayısının 3 milyar 572 milyonu bulduğu açıklandı, Katar’da bu sayının 4 milyarı geçmesi gerekiyor.

DOST VE KARDEŞ ÜLKE

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bugün burada, bu tezkerenin görüşülmesi sırasında benim şöyle basit bir mantık yürütmem vardı: Bir dost ve kardeş ülke, büyük bir uluslararası organizasyona ev sahipliği yapacak. Bu noktada Türkiye’nin ve bazı dost ülkelerin desteğine ihtiyaç duymuş. Doğrusu ben, desteğine ihtiyaç duyduğu bu noktada da dost ve kardeş ülke olarak Türkiye’nin bu desteğe karşılık vermesi, cevap vermesi gerektiğini ve Katar’da özellikle güvenli bir Dünya Kupası turnuvasının yapılması için Meclisimizin bütün partilerinin bu konuda gerekli desteği vereceğini düşünmüştüm. Ancak tabii ki muhalefetin görevi eleştiridir, buna hiç itirazım yok ama eleştirinin dozajının da aslında çok iyi ayarlanması gerektiğini düşünüyorum. Yani burada konuşurken işte “Lejyonerliğe mi soyunuluyor? Efendim, Wagner tipi bir yapılanma…” Bunlar, kesinlikle hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin asla muhatap olamayacağı, hak etmediği ifadelerdir. Ben, bu ifadeleri reddettiğimizi özellikle ifade etmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman ne Wagner tipi bir yapılanmaya ne de lejyonerliğe soyunur, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti de böyle bir düşünceyle hareket etmez. “Bu, özel güvenlik şirketi gibi.” Hayır. Bir dost ve kardeş ülke sizden bir talepte bulunuyor. Dost ve kardeş ülkenin bu organizasyon başarısı en fazla bizleri gururlandırır. Turnuvanın bitiminde, Dünya Kupası’nın bitiminde “Kardeş Katar büyük bir organizasyonu büyük bir başarıyla tamamladı.” ifadesi eminim ki sadece Katarlıları değil, başta Türkiye olmak üzere, bütün dost ve kardeş ülkeleri sevindirir. Bu noktada da üzerimize düşen herhangi bir şeyi yapmaktan imtina etmemek durumundayız. Bunu bir özel güvenlik şirketi gibi, Silahlı Kuvvetlerimizin değerlendirilmesi noktasına çekmenin, ben doğrusu doğru bir yaklaşım olmadığını -çok hafif tabirlerle ifade ediyorum- özellikle ifade etmek isterim.

EN ÖNEMLİ DIŞ POLİTİKA ÖRNEĞİDİR

Değerli arkadaşlar, sonuçta, bizden talep edilen ve bizim de göndermeyi düşündüğümüz, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul ederse -ki takdir yine yüce Meclisindir- 250 civarında asker, 1 korvet ve bununla ilgili teknik ekipman. Efendim, bundan bir özel güvenlik şirketi çıkarmak, Wagner tipi bir yapılanma çıkarmak, lejyonerlik çıkarmak bence siyaseti çok çok zorlamak anlamına geliyor. Doğrusu, bu noktada, İYİ Partili değerli arkadaşımın ve İYİ Partinin konuyu biraz daha, en azından üslup açısından değerlendirmelerinin gerektiğini düşünüyorum. İşte, efendim, “dış politikada ihvancılık…” Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren bir temel dış politika önceliği belirledi. Bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok net ve anlaşılır bir biçimde ortaya koydu: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Bu, Türkiye Cumhuriyetinin sadece AK PARTİ dönemlerinde değil, tüm hükûmetler dönemindeki en önemli dış politika önceliğidir. Biz ülkemizde de bölgemizde de dünyada da barış istiyoruz. Bunun için ne gerekirse yapmaktan çekinmiyoruz. Elbette zaman zaman bölge, dünya birtakım küresel risklerle karşı karşıya kalıyor.

SAVAŞI BAŞTAN BERİ REDDETTİK

İşte, şu anda içinde bulunduğumuz Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya’nın haksız, gereksiz, Rusya’ya da hizmet etmeyecek, Ukrayna’ya da hizmet etmeyecek, Avrupa’ya ve dünyaya da hizmet etmeyecek bir savaşı başlatmasını Türkiye olarak baştan beri reddettik, kabul etmedik, bu savaşın doğuracağı hiçbir sonucu da kabul etmeyeceğimizi ifade ettik. İşte, son yapılan sözde referandumları da Türkiye Cumhuriyeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak kabul etmeyeceğimizi ifade ettik. Bu bizim dış politika önceliğimizdir. Elbette, dış politikada hükûmetler arasında, hükûmetten hükûmete değişen ton farkları olabilir, üslup farkları olabilir, söylemde sertlik veya yumuşaklık farkları olabilir ama Türkiye’nin dış politika öncelikleri değişmemiştir. Türkiye’de AK PARTİ iktidarını ihvancı dış politikayla suçlayanlar, bana göre en hafif tabiriyle haksızlık etmektedir. Türkiye, ilkeli dış politikayı kendi çıkarlarıyla buluşturma gayreti içerisinde olmuştur. Elbette, eğer Suriye’de, Suriye Devlet Başkanı Esed, 500 bin insanın üzerine bomba yağdırır ve o insanların ölümüne sebep olursa Türkiye bunu asla kabullenmez ve gerekli tepkiyi gösterir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu asla, biz Suriye’yle ilelebet düşman kalacağız anlamına da gelmez. Türkiye, başta güvenlik tehditleri olmak üzere, bölgede değişen şartları göz önüne alarak gerekli adımların atılmasından da çekinmez. Bunu, dış politikada bir ikilem, efendim, dış politikada bir “shifting” veya bir başka şekilde izah etmek bana göre haksızlıktır.

KAŞIKÇI OLAYI

Evet, Kaşıkçı olayında bir cinayet işlenmiştir, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bu konuda en net tavır sergilenmiştir ama bu, ilelebet Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin kötü gitmesi anlamına gelmez. Orada doğru olan o tavrı koymaktır, daha sonra da ilişkilerimizin sürdürülebilir şekilde karşılıklı çıkarlara, dost ve kardeşlik ilişkilerine dayalı olarak sürdürülmesidir; doğru olan budur. Eğer bir halk hareketi olmuşsa, o halk hareketi silahla bastırılmışsa siz “O hareketin mensupları İhvancı, görmezden gelelim; o hareketin mensupları Marksist, bunları alkışlayalım; o hareketin mensupları efendim, şucu, bunlara farklı tavır gösterelim.” diyemezsiniz. Eğer halkın iradesi varsa, öncelikle, Türkiye’nin ortaya koyduğu tavır, halk iradesinin yönetimlere yansımasıdır. Demokrasi de bu değil mi? Demokrasi de budur. Ama bu, bizim hiçbir zaman ilişkilerimizi bir ülkeyle ilelebet dondurmak, düşmanlık seviyesine çekmek veya ülkelerin yaptığı hiçbir yanlışı görmezlikten gelmek anlamına gelmez. Bu noktada Türkiye’nin ilkeli bir duruşu var. Evet, biz insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konularında Türkiye olarak ilkesel bir duruş sergiliyoruz ama bunun da kendi çıkarlarımızı zedelememesi noktasında azami gayreti gösteriyoruz. Son dönemde bazı ülkelerle ilişkilerin yumuşamasını ben bu bağlamda değerlendirmek istiyorum. Yani biraz cinsiyetçi bir yaklaşım olarak lütfen hanımefendiler almasınlar ama Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam kaç yaşındasın?” “40 yaşındayım.” Yirmi yıl sonra sormuşlar: “Hocam kaç yaşındasın?” “40 yaşındayım.” “Ya, hocam yirmi yıl önce de 40 yaşındaydın?” “Vallahi erkek adam, sözünden dönmez.” Böyle bir dış politika yok arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şartlar değişirse dış politikada mutlaka değişiklikler olur. Bunu en fazla yapan, bu konuda en fazla şey yapan, bizim bazı arkadaşlarımızın hayranlıkla izlediği Batı’dır; Batı bir gün önce “A” dediğine ertesi gün çok kolaylıkla bırakın “B”yi, “Z” bile diyebilmektedir.

S-400’LER VE NATO

Değerli arkadaşlar, bu noktada belki bir özel paragrafı da S-400’lere açmak isterim. Değerli arkadaşlarım, S-400’ler Türkiye için bir mecburiyetti. Kısa vadeli tehditlerin bertaraf edilmesi için Türkiye bir hava ve füze savunma sistemi almak ihtiyacını ortaya koydu. Bu ihtiyacın karşılanması için öncelikle NATO üyesi ülkelerle görüşüldü. Amerika Birleşik Devletleri Patriot’lar konusunda iki noktada önümüze çok net bir tavır koydu. Bir: Çok yüksek bir fiyat çekti yani Türkiye’nin alım gücünün üzerinde veya hak ettiğinin, ederinin çok üzerinde bir fiyat çekti. İkincisi de: “Ben bu konuda asla teknoloji paylaşmam.” dedi. Eyvallah. Diğer NATO üyesi ülkelerden de bu konuda Türkiye’yi tatmin edecek bir cevap gelmeyince Türkiye S-400’lerle ilgili süreci başlattı. Değerli arkadaşlar, Türkiye, evet, bir NATO üyesi ülkedir ama daha da önemlisi, Türkiye bağımsız bir ülkedir, kendi kararlarını kendi içinde almayı bilen, beceren, bu konuda irade ve dirayet sahibi bir ülkedir, Türkiye’nin başında da böyle bir Cumhurbaşkanı, böyle bir iktidar vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte bu noktada, S-400’ün alımı gerçekleşti ama bu yapılırken Türkiye asla “Biz NATO’yu önemsemiyoruz, bu konuda NATO’nun yeteneklerinden faydalanmayalım, bu konuda NATO’yu göz ardı edelim, bir kenara bırakalım.” da demedi, bizzat benim kendi Savunma Bakanlığım döneminde biz EUROSAM’la SAMP-T bataryalarının geliştirilmesi ve Türkiye’ye bunun alınmasıyla ilgili süreci başlattık yani sadece S-400’le yetinmedik. Daha da önemli bir ifade kullanayım: Türkiye’nin kendi hava ve füze savunma sistemini geliştirmesiyle ilgili programı başlattık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye tek taraflı hareket etmiyor ki, bugün bazı “dost” dediğimiz, “müttefik” dediğimiz ülkelerin Türkiye’ye koyduğu açık veya örtülü ambargoların hepimiz farkındayız, doğru mu?

POLEMİK OLUŞTURMAK İSTEMEM

ma işte sonuçta aynı ittifakın içerisindeyiz. Değerli arkadaşlar, bakın, dış politika çok günlük iç siyasi polemiklerin konusu olmamalı. İktidarlar değişir, mahkeme kadıya mülk değildir, kalıcı olan, baki olan ülkedir. Yarın iktidar değiştiğinde, bugün burada konuşulan sözler eğer sizi de bağlayacaksa önce millet, iktidar değişiminde çok dikkatli olur yani çok dikkatli olur.  Şöyle söyleyeyim: Bir polemik oluşturmak istemem ama şu anda Türkiye’nin en önemli problemi ne dersiniz? Maalesef Türkiye’de vatandaşa güven veren bir muhalefetin olmayışı. Değerli arkadaşlar, bakın, ben her birimizin kendi durumunu bir öz eleştiriye tabi tutmasını beklerim. Buraya gelmek, eleştiri yapmak kolay, muhalefet etmek dünyada en kolay iştir ama muhalefet ederken çözümü, alternatifi, doğruyu göstermek ve toplumu buna ikna etmek; asıl muhalefet budur. İşte bu noktada, belki muhalefetimizin de kendisine bu konuda bir öz eleştiri yapmasını doğrusu arzu ederim.

DOST, KARDEŞ İKİ ÜLKE

Değerli arkadaşlar, biraz önce arkadaşlarımız ifade ettiler yani Türk-Katar ilişkileri gerçekten mükemmel seyrediyor. Bundan rahatsız olanlar var mı? Var. Bunu abartılı bulanlar var mı? Var. Ama bize göre, rahatsız olunacak hiçbir şey yok. Türkiye ve Katar dost ve kardeş iki ülke. Katar halkında ve Katar yönetiminde Türkiye’ye karşı çok büyük bir sempati var. Bunun sonuçlarından biri de bizim de dostumuzun, kardeşimizin ihtiyaç duyduğu anda onun yanında olmamızdır. Bu tezkere de bundan başka hiçbir şey ifade etmiyor. Bu tezkereden başka anlamlar çıkarmanın bana göre hiçbir gereği yok.

TERÖR ÖRGÜTLERİNİ CAYDIRIR

Keşke, arzu ederdim ki bu tezkereye tüm Meclisimiz birlikte “evet” deseydik, Türk Silahlı Kuvvetlerinden 250 kadar personelimiz bu süreçte başarıyla görev yapsaydı. Biliyorsunuz, arkadaşlar, asker göndermenin en önemli amacı caydırıcılıktır. Evet, burada Türk askeri var, Pakistan askeri var -değişik boyutlarda olmak kaydıyla- Amerikan, İngiliz, İtalyan, Fransız askerleri var. Bu, başta terör örgütlerini caydırır ve orada bir olayın olmaması da, bu organizasyona leke düşürecek, gölge düşürecek bir olayın olmaması da hem Katar’ı hem bizi hem de bütün dost ve müttefik kardeş ülkeleri sevindirir. Bu açıdan, ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tezkereye “evet” demesinin çok uygun olacağını düşünüyorum.

ANKARA OKULU ÖĞRENCİLERİ İLE BULUŞMA

Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine verilen görevleri büyük bir başarıyla yerine getirdi. Bakınız, Kore savaşında Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk askeri savaşın seyrini değiştirecek önemli kahramanlıklar gösterdi. Sadece savaştaki kahramanlığıyla değil, bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri, Türk askeri oradaki insani faaliyetleriyle hâlâ Güney Kore halkının gönlünde taht kurmuştur. 2010 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Güney Kore’ye gittiğimizde Ankara Okulunun öğrencileriyle buluştuk, hepsi 80’li yaşlardaydı.

MECLİS YETKİ VERİRSE…

“Nedir bu Ankara Okulu?” dediğimizde, bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Türk askerimiz orada yetim çocuklarıyla hem ekmeğini paylaşmış hem de onlara okul kurmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Katibim şarkısını Güney Koreli bir gruptan dinlemenin sizde uyandıracağı duyguyu her hâlde hepimiz değişik vesilelerle yaşadık, değil mi Daha sonra Kıbrıs Barış Harekâtı, terörle iç ve dış mücadele harekâtları, 15 Temmuz gibi silahlı kuvvetleri içten vurmaya yönelik hain darbe teşebbüsünün hemen arkasından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtlarında Türk Silahlı kuvvetlerimiz üzerine düşen görevi en güzel şekilde yerine getirdi. İnanıyoruz ki bu sefer de bu organizasyonun başarılı bir şekilde tamamlanması için kendisinden beklenen, istenen görevi emniyet güçlerimizle birlikte yerine getirecek. Umuyorum ve inanıyorum ki bir tek askerimizin, polisimizin burnu kanamadan bu görev ifa edilecek eğer bu Meclisimiz bu konuda yetkiyi verirse. Ben, AK PARTİ Grubu olarak bu tezkerenin arkasında olduğumuzu, desteklediğimizi ifade ediyorum. Meclisimizin yetki vermesi durumunda şimdiden görev alacak askerlerimize Rabb’imden muvaffakiyetler diliyorum.